FİLİZ GAZİ / GERÇEK GÜNDEM
1990’lı yılların başında işlenen bir dizi cinayet İslamcı örgütler tarafından işlenen suikastlar olarak tarihe geçti.
31 Ocak 1990’da Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucularından hukukçu Muammer Aksoy, Ankara Bahçelievler’deki evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.
Yaklaşık 2 ay sonra 7 Mart’ta Hürriyet gazetesi yazarı Çetin Emeç, İstanbul Suadiye’deki evinin önünde İslami Hareket Örgütü militanı İrfan Çağırıcı tarafından kurşunlanarak hayatını kaybetti.
Aynı örgüt 4 Eylül’de, İslam dinine eleştirel gözle bakan eski müftü Turan Dursun’u öldürdü.
9 Ekim’de, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ilk kadın akademisyeni olan Bahriye Üçok bombalı saldırıyla katledildi.
24 Ocak 1993’te derin devlet araştırmalarıyla bilinen gazeteci Uğur Mumcu, Ankara’da arabasına konulan bombanın patlatılması sonucunda öldürüldü.
Dinci örgütler, 2 Temmuz 1993’te 33 sanatçı ve aydının yakılarak öldürüldüğü Sivas Katliamı’na gelene kadar kadar hızla etkisini artırarak, hakimiyetlerin kurmaya başlamışlardı. Yine 1990’lı yıllarda radikal İslamcı örgüt Hizbullah, gittikçe genişleyen militan kadrosuyla Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kendini göstermeye başlamıştı.
15 BİN KİŞİLİK LİNÇ GÜRUHU
Sivas Katliamı, Pir Sultan Abdal Kültür ve Sanat Etkinlikleri kapsamında şehre gelen şair, ozan ve aydınlar arasından yazar Aziz Nesin’e karşı bir kampanyanın örgütlenmesiyle başladı. Nesin, İslamcı çevrelerin büyük tepkisini çeken Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” isimli kitabını yayımlamasıyla ve ateist olduğunu açıkça söylemesiyle uzun süredir İslamcı çevrelerin nefretini toplamıştı.
Pir Sultan Abdal etkinlikleri başlamadan önce Nesin aleyhinde kışkırtıcı bir propaganda faaliyeti yürürlüğe konmuştu. Etkinliklerin başladığı ilk gün Sivas’taki Hakikat gazetesinin manşeti “Müslüman Mahallesinde Salyangoz Sattılar” idi.
Cuma namazı sonrası başlayan yürüyüş kısa zamanda 15 bin kişilik bir linç güruhuna dönüştü. Madımak Oteli’nin etrafını saran kalabalık, içlerinden bir grubun beraberinde getirdikleri benzin bidonlarını kullanarak oteli ateşe vermesini sloganlar ve sevinç naraları eşliğinde seyrettiler.* İçlerinde Metin Altıok, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen gibi şair, yazar ve müzisyenlerin bulunduğu 33 aydın otelde yanarak veya boğularak can verdi. Dumandan etkilenerek ölenler arasında iki otel çalışanı ve iki saldırgan da yer alıyordu.
KATLİAMDAN BUGÜNE İSİMLER
İldeki polisler olana bitene uzun süre müdahale etmemiş, destek kuvvet olarak gönderilen asker ise olayları seyretmekle yetinmişti. Şehrin Refah Partili Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ise toplanan saldırgan güruha onların hassasiyetlerini anladığını belirten bir konuşma yaparak dağılmalarını istemekle yetindi.
33 yazar, ozan ve düşünür ile iki otel çalışanının 2 Temmuz 1993’te yakılarak öldürüldüğü Sivas Katliamı davasında 13 Mart 2012’de “zamanaşımı” kararı verildi. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bu karardan sonra ‘Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar… Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. Bilemiyorum tabii onlar da var” açıklamasını yaptı.
Sivas Katliamı sırasında iktidarda olan DYP-SHP koalisyonunun başbakanı Tansu Çiller ise “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” dedi.
Zaman aşımı kararından sonra Madımak’ta öldürülenlerin aileleri, Ağustos 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Dosyaya bakacak olan AYM üyeleri arasında yer alan hakim Celal Mümtaz Akıncı’nın o dönemde dava sanıklarının avukatı olduğu ortaya çıktı. Akıncı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde AYM’ye atanmıştı.
Madımak Katliamı davasında mahkeme, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarı Sönmez Köksal’ın tanık olarak dinlenmesi talebini ‘karara etkisi olmayacağı’ gerekçesiyle reddetti. Mahkeme, dönemin başbakanı Tansu Çiller’in ifade vermesi talebini de aynı gerekçeyle reddetmişti.
Katliamın üzerinden 30 yıl geçti. Sivas katliamı davasında sanık avukatlarının birçoğu kademe atladı. Davada sanık avukatlığı yapan pek çok isim ya bakan oldu, ya milletvekili oldu ya da önemli görevlere atandı. Onlarca isimden sadece birkaçı ise şöyle:
Av. Reşat Yazak – Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi
Av. Hayati Yazıcı – AKP’nin eski Devlet Bakanı
Av. Bülent Tüfekçi – AKP’nin Gümrük ve Ticaret Bakanı
Av. Mevlüt Uysal – AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı
Av. Tayfun Karali – İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü
Av. Ferruh Aslan – İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü
Sivas Katliamı’nın azmettiricisi olduğu ileri sürülen ve 18 yıldır firari olan Cafer Erçakmak’ın uzun yıllar Fransa’da saklandığı iddia edilmişti. Cafer Erçakmak’ın (72), 10 Temmuz 2011’de Sivas’taki evinde kalp krizi geçirerek öldüğü ortaya çıktı.
2020 yılında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, saldırganların başında yer alan ve ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilen Ahmet Turan Kılıç’ın cezasını Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kaldırdı ve “affederek” tahliye edilmesini sağladı.
Sivas Katliamı, Türkiye’de siyasal İslamın bugüne gelişini baştan gösterecek nitelikteydi.
BÜTÜN TALEPLER REDDEDİLDİ
Madımak Katliamı’na ilişkin zaman aşımına uğrayan ana davadan dosyaları ayrılan firari sanıklar Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş’ın yargılandığı davanın 28’inci duruşmasına 22 Haziran Çarşamba günü (yarın) Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek.
Dava avukatlarından Coşkun Özgür Piroğlu, yargılama sürecini şu sözlerle anlatıyor:
“Ayrı ayrı duruşmalarda Temel Karamollaoğlu’nun, Tansu Çiller’in dinlenmesini talep ettik. Reddedildi. Ahmet Nesim’in Doğu Perinçek’le ilgili iddiaları vardı. İkisinin de dinlenmesini talep ettik. Reddedildi. Katliamdan hemen sonra Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar’ın ve dönemin MİT müsteşarı Sönmez Köksal’ın dinlenmesini talep ettik. Reddedildi. Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in dinlenmesini talep ettik. Reddedildi. Bütün taleplerimiz reddedildi.”
Piroğlu, üç firari sanığın da Almanya’da yaşadıklarını bildiklerini belirterek, “Hiç tereddüt yok” diyor ve ekliyor:
“Hatta Sivas Katliamı dosyasının başka sanıklarının da Almanya’da yaşadığını biliyoruz. Hatta vatandaşlık verilen sanık da var. Bu üç sanık İçişleri Bakanlığı’nın terör listesine de bir türlü alınmıyorlar. Bu talebimizle ilgili bize hiçbir cevap verilmedi. Mahkemenin tutumundan oldukça rahatsızız.”
DAVAYA İLGİ BİTTİ
Avukat Ali Sarıgül’ün 16 yaşındaki yeğeni Serkan Doğan katliamda öldürülenler arasında. Avukat Sarıgül, katliamın hukuksal sürecine girmeden şunu söylüyor:
“Saat 13:30’da Vilayet’in önünde başlayan gösteri polisin müdahalesi ile sonlandıktan sonra 15:30’da ne oldu da hotele yöneldi. Kolluk nizamı altında insanlar yakılarak öldürüldü. Vaka günü devletin başında Erdal İnönü vardı. Oraya asker göndermeye herhalde gücü yetmedi. Niye? Orada çok soru var. Hiçbirine cevap yok.”
Sarıgül, hukuksal süreci ise şu sözlerle anlatıyor:
“Dosyanın ilk aşamasında ilkin ‘Gösteri Muhalafet Yasasına’ aykırılıktan dava açıldı. Dosya, Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gitti, bu mahkeme görevsizlikle Ankara’ya gönderdi. Orada da ‘Adam Öldürme ve Gösteri Yürüyüş Yasası’na muhalefet’ olarak telekki edildi. Biz itirazda bulunduk. Bu tanımlamadan dolayı ilk hükmü Yargıtay bozdu. Yargıtay Ceza Kurulu’ndan döndükten sonra dosyanın ‘kalkışma’ olduğu ve Cumhuriyet aleyhtarı bir gösteri olarak vasfı belirlendi. Mahkeme, çoğu tutukluyu tahliye etti. Bu süreçte sanıkların büyük kısmı firari oldu.”
“O dönemde firari olan sanıklardan biri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyordu. Yıllardır aranan ve bulunmayan Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak, Sivas’ta evinde vefat etti. Bu gariplikler devam etti. Neticede 124 kişi hakkında açılmış iddianamede, 36 sanık hakkında ağılaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Diğer sanıklara diğer saiklerle cezalar verildi. İnfazları gelmişti, yatıp çıktılar. Bu arada çıkan infaz yasasıyla içerde kalan insan kalmadı. O dönemde kaçan kişiler hakkında tefrik kararı verildi. Halen arama kararı mevcut. Kırmızı bülten çıkarılması, aranması gibi talepler ciddiye alınmadı. Gün, tarih, yer belirterek yerini bildirdiğimiz sanıklar oldu. Almanya’da şu şehirde yaşıyor falan diye… Bu talepler karşılıksız kaldı. Bu üç sanık da 30 yıl oldu halen yakalanamıyor. Şimdiye kadar ölmüş olsalardı, Türkiye’ye getirilip en iyi şekilde gömülürdüler. Türkiye kamuoyunun bu davaya ilgisi bitmiş. Aileler ve yakında bulunanlar dışında gündemden düştüğünü söyleyebilirim.”
*Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Siyasal Hayat, Gökhan Atılgan, E. Atilla Aytekin, Ebru Deniz Ozan, Cenk Saraçoğlu, Mustafa Şener, Ateş Uslu, Melih Yeşilbağ, Yordam Kitap, 2015